19 Mart 2024

Dışişleri Bakanlığı, "dış kapının mandalı" mı?

Kim bilir, belki de Dışişleri şu günlerde daha çok Gazze'ye yoğunlaştığı için T.C. vatandaşlarının sınırlarda neler çektiğiyle ilgilenecek zaman bulamıyordur

THY, Venezuela, Meksika, Kolombiya, Küba, Brezilya, Panama varışlı uçuşlar için T.C. vatandaşlarını uyardı.

Uyarının nedeni bu ülkelere giriş gerekli genel şartlara uyan T.C. vatandaşlarından "ek kontrol şartlarının" da aranmaya başlaması.

Meksika "bavulsuz yolcu" kabul etmiyormuş, Kolombiya aynı PNR numaralı dönüş bileti istiyormuş. Panama vize olsa bile polisin sorularına düzgün yanıt verilmesini istiyormuş vs.

Erdoğan'ın yakın arkadaşı Maduro'nun ülkesi bile noter onaylı davet mektubu görmeye karar vermiş. Oysa Binali Bey'in oğlu o pandemi kıyametinde bir bavula maskeleri, testleri doldurduğu gibi hayatını hiçe sayarak Venezuela halkının yardımına koşmuştu!

Bu açıklamayı niye THY yaptı da Dışişleri Bakanlığı yapmadı, bunu bilmiyorum.

Kim bilir, belki de Dışişleri şu günlerde daha çok Gazze'ye yoğunlaştığı için T.C. vatandaşlarının sınırlarda neler çektiğiyle ilgilenecek zaman bulamıyordur.

Bu ülkelerin T.C. vatandaşlarından neden ekstra belgeler vs. istediklerini biliyor sayılırız: Türkiye, kendisini ekonomist zanneden bir Cumhurbaşkanının hatalı kararları ve uygulamalarıyla o hale geldi ki insanlarımız o uzak ülkelerde bile rızk peşindeler.

Türklerin Orta Asya'dan başlayan Batı'ya göçü Okyanus ötesine doğru devam ediyor yani!

Benzeri uygulamaların yakında başka ülkeler tarafından da yapılabileceğini tahmin etmek falcılık sayılmaz.

Zaten T.C. vatandaşlarına yönelik ilan edilmemiş bir vize ambargosu, AB ülkeleri tarafından radikal bir şekilde uygulanmaya da devam ediyor.

Yakında Eyüp Sultan'da vize başvurusu kabulü için adak adayanlar, Cevşen'e benzer "vize duası" satanlar filan da çıkar, hiç şaşırmayın.

AB ülkelerinin sınırlarını açıp "kim olursan ol yine de gel" dememelerini anlayabiliyorum. Herkes Türkiye gibi değil ki sınırlarını ardına kadar açsın.

Ama vize engeli öyle bir noktaya dayandı ki yakın bir gelecekte yurt dışına çıkmayı başarabilenleri parmakla göstermeye başlayacağız.

2015 yılında bu ülkelerden geri çevrilen vize başvurusu yüzde 4 civarında imiş.

2020'de yüzde 13,78'e kadar yükselmiş. Geçtiğimiz yıl yüzde 19,02'ye ulaşmış.

Kabul ediyorum ki Türkiye'de zorlaşan hayat koşulları, gençlerin bu ülkenin geleceğinden ümidi kalmaması gibi nedenlerle Schengen bölgesi ülkelerine şu ya da bu yolla girip, yerleşmek isteyenlerin sayısında artış olması kaçınılmaz.

Bu ülkelerin de Türkiye'nin Suriyeli ve Afganlara yaptığı gibi sınırlarını açıp herkesi buyur etmelerini bekleyemeyiz.

Onun için vize işlemlerindeki sıkıştırmayı bir yere kadar anlayabilmek mümkün.

Ama öyle görünüyor ki bu iş, bu endişelerin çok ötesinde bir boyuta gelmiş bulunuyor.

Konser vermek için Almanya'ya gidecek sanatçılar, konferansa katılacak bilimciler, çocuğunu ziyaret etmek isteyen anne babalar, istenilen her belgeyi hazır ettikleri halde bırakın vize almayı, vize randevusu bile alamıyorlar.

Geçenlerde Türkiye'de önemli görevlerde bulunmuş, uluslararası ilişkileri güçlü bir tanıdığımın bir yakını, torpille ancak üç günlük vize alabildi.

Bunu niye yapıyorlar?

Buradaki büyükelçiliklerin açıklamalarına bakılırsa "siyasi neden yok, belgesi eksik olana vize verilmiyor".

İnsanın gözünün içine bakarak yalan söylüyorlar.

Bu kadar insan salak mı, istenilen belgeleri tam olarak teslim edemiyor?

Öte yandan bu durum belli ki Erdoğan yönetimini de hiç rahatsız etmiyor.

Türkiye pasaportunun değerinin bu hale düşürülmüş olmasına karşı kılları kıpırdamıyor.

Baksanıza Latin ülkelerinin getirdiği yeni kısıtlamaları bile THY duyuruyor, Dışişleri Bakanlığı sanki dış kapının mandalı.

* * *

Trabzon'a mâl edilemez!

Stada "güvenlik nedeniyle" Fenerbahçeli seyirci almamaya karar veren İl Güvenlik Kurulu, madem bu kadar güvelikle ilgiliydi, niye stadyumda yeterli tedbir almadı?
Trendyol Süper Lig’in 30. haftasında Trabzonspor ile Fenerbahçe, karşılaşmasında maçın ardından Fenerbahçeli futbolcularla sahaya giren taraftarlar arasında olaylar çıktı.

İçişleri Bakanı, Trabzon'da sahaya inerek Fenerbahçeli futbolcu, teknik adam ve yöneticilere saldıran 12 kişinin yakalandığını açıkladı.

Sahaya inip, Fenerbahçelilere saldıranların sayısı en iyimser hesapla bile yüzlerce olmalı. Belli ki kabak bu 12 adamın başına patlatılacak, geri kalanların yaptıkları yanlarına kâr kalacak.

Zaten bugün yarın şunu da duyarsanız hiç şaşırmayın: Bu olaylar Trabzonspor camiasına mâl edilemez!

Hatta sahaya inenlere karşı kendilerini savundular diye Fenerbahçeli birkaç oyuncuya uzun süreli cezalar verildiğini duyarsanız da şaşırmayın.

Bizim memlekette bu işler böyle yürür çünkü.

Böyle yürümüyor olsaydı, Rize dönüşü Trabzon havaalanına giden Fenerbahçe otobüsünü kimin kurşunladığını ve koca bir takımın oyuncularının hayatına kastettiğini de öğrenmiş olurduk.

Bu tür olaylar özellikle Fenerbahçe maçlarında bu kentte ilk kez yaşanmıyor.

Cezasızlık artık Trabzon tribün kültürünün bir parçası olmuş.

Bu olaydan sonra da bu devam edecek mi yoksa ibretlik bir ceza verilecek mi, göreceğiz.

Maçtan önce Trabzon İl Güvenlik Kurulu, stada Fenerbahçeli seyircilerin alınmamasına karar verdi.

Niye? Trabzon başka bir ülkenin kenti mi? Trabzon'da ve yakın illerde, ilçelerde yaşayan Fenerbahçelilerin maç seyretme hakkı niye engellendi?

Oysa aynı şey İstanbul'da Fenerbahçe – Trabzonspor maçlarında yaşanmıyor. Trabzonspor seyircisi, stada gelip, deplasman taraftarlarına ayrılan yerden maçı rahatça izleyebiliyor.

Stada "güvenlik nedeniyle" Fenerbahçeli seyirci almamaya karar veren İl Güvenlik Kurulu, madem bu kadar güvelikle ilgiliydi, niye stadyumda yeterli tedbir almadı?

Maçın hakemi, ceza sahasına atılan Bengal ateşini gördüğü halde niye oyunu durdurmadı? Kaleciye, oyunculara, teknik direktöre atılan yabancı maddeleri niye seyretmekle yetindi?

Bu olay bir iki maç saha kapatmayla, geçiştirilemez.

Maçın hakemi de dahil olmak üzere olayı maç öncesinden başlayarak kışkırtan Trabzonspor yöneticilerine ve seyircisine yaptıklarıyla orantılı ceza vermezseniz, daha öncekilerde olduğu gibi geçiştirmeye çalışırsanız, Türkiye'de artık güvenle maç izlemenin ve oynamanın imkânı kalmaz.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Asgari ücreti unutun, Kudüs’ün fethi yakın!

Önümüzdeki aylar boyunca Esad’ın devrilmesinden siyasi kazanımlar elde edebileceği ile ilgili hamasete gaz verilecek, dini ve milli duygular köpürtülecek. Bu politika, Erdoğan yönetimine, ekonomideki beceriksizliklerini örtmek için ihtiyaç duyduğu illüzyonu sağlayabilir mi?

Yolsuzluk ekonomisinin bedelini ücretli öder

Asgari ücretin daha yüksek belirlenmesinin, enflasyonla mücadeleye zarar vereceğini savunanlar var. Eğer Türkiye’deki enflasyonun işçi ücretlerinden kaynaklandığına inanacak olursanız bu görüşlere hak verebilirsiniz. Oysa ekonomide kötü giden her şeyin bir tek sorumlusu var: Recep Tayyip Erdoğan

Erdoğan muradına erecek gibi

Suriye’deki gelişmelerin ardından AKP il kongrelerinin öne alınması da hesaba katılırsa ekonomide düzelme sinyalleri gelmeye başladığı anda öne alınmış bir seçim için konuşmaya başlayacağız gibi görünüyor

"
"